Mail Grubuna üye olmak için aşağıdaki kutuya mail adresinizi girin

Google Grupları
Testis Kanseri grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

8 Kasım 2012 Perşembe

Hayat en güzel hediye

Bugün grubumuza üye olan arkadaşlardan birisi testis kanseriyle olan hikayesini bizimle paylaştı. Yaşananlar çok güzel ifade edilmiş. Umarım bu acı tecrübe bir daha hiç yaşanmaz. Ahmet Bey'in sözleriyle devam ediyorum.


"Nereden ve nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama sizlere son 2,5 ayımı kısaca anlatayım.

Tarih 24 Ağustos 2012; yaklaşık 11 gün önce sağ testiste iltihaplanma olarak teşhis edilenşişliğin o gün iltihap değil bir tümör olduğunu öğrendim ve öğrendikten birkaç saat sonra kendimi ameliyat masasında buldum. Teşhis malum.

Aynı gün saat 17:00 civarında yarı uyuşuk vaziyette hastanede yatarken buldum kendimi. İlk başlarda sanki kötü bir rüya görüyorum ve sabah uyandığımda herşey normale dönecek gibi geliyordu. Ama maalesef bu bir rüya değildi ve bu acı gerçekle yüzleşmek zorundaydım.

Bir anda hayatım alt üst olmuştu. Kendi işimi kurma çabalarım, kariyerim, gelecek planlarım vb. hepsi uçtu gitti.Kafamda binbir soru işareti, ürkütücü bir endişe ve uykusuz geceler başladı. Patoloji raporunun gelmesiyle birlikte artık teşhis kesinleşmişti. (Evre 1b testis Ca.)

31 Ağustos 2012 tarihinde Medstar Yıldız hastanesi onkoloji servisine gittiğimde içimi ciddi bir hüzün kapladı ve gözyaşlarımı tutmak için ciddi bir çaba sarf ediyordum. Etrafımda bu rahatsızlıkla savaşan saçı kaşıdökülmüş, bazıları ciddi anlamda zayıflamış bir sürü insan vardı. Tedavi ile birlikte ben de mi böyle olacağım diye düşünürken gözyaşlarını da tutmam mümkün değildi artık. Birkaç dakika sonra Doktorum Mustafa Özdoğan ile tanıştım. Mustafa bey bir ön muayene yaparak tomografi ve diğer tahlil sonuçlarını değerlendirdi. Sonuç iki kür kemoterapi almam gerektiği idi.

(Hastanedeki ilk günümde bana yardımlarını esirgemeyen göz polikliniği çalışanlarından Gonca Karagöz’e sonsuz teşekkürler.)

Pazartesi eşimle birlikte hastaneye tekrar gittik. O gün aslında şunu anladım. Benimde diğer insanlardan hiçbir farkım yoktu. Ben de sadece bununla savaşmak zorunda olan insanlardan biriydim. Yani bu durumu kabullenmeli ve yapılması gerekenleri yapmalıydım.

Şaşkın gözlerle ve ne yapacağını bilmez halde, endişeyle sürecin nasıl olacağını öğrenmeye çalışırken, hikayenin kahramanlarından biri olan Eczacı Ayşegül hanım ile tanıştık. Tüm içtenliğiyle ve güler yüzü ile bizi odasına davet etti ve bu süreçte nelerle karşılaşacağımızı ayrıntılı bir şekilde anlattı. O gün ve daha sonraki günlerde onun o güler yüzü ve samimiyeti eminim ki almış olduğum ilaçlardan daha iyi gelmiştir.

Ayşegül hanım ile konuşmamızdan sonra acilen bleomisin denen ilacı temin etmemiz gerekiyordu ve ilaç ancak Ankara eczacılar birliğinden rapor karşılığı alınabiliyordu. İlaçların temini sürecinde canım kardeşim Ayça Özbek’e sonsuz teşekkürler. Ertesi gün (4 eylül 2012) ilaçları aldı ve yoğun çabalardan sonra Salı sabahı ilaçlar elimizdeydi.

Salı günü eşimle birlikte tekrar hastanedeydik. Sabah erken saatte Mustafa beyin hemşiresi bize kemoterapi ile ilgili eğitim verdi ve birkaç saat sonra 12. Kata, ilk kürün ilk gününü almak için, çok güzel dizayn edilmiş, hastaların tüm konforu en ince ayrıntısına kadar düşünülerek yapılmışkemoterapi ve sanat merkezine geldik. Burada hikayenin önemli kahramanlarından biri olan Gonca’yla karşılaştık. İlk önce hiç sevmemiştim onu, çünkü tedavi sırasında eşimin benle birlikte gelmesine karşı çıkıyor ve izin vermiyordu. Ama bu onun işiydi ve buna saygı duymam gerekiyordu. Ama sonraki günlerde müthişdesteği ve yardımlarıyla hep yanımızdaydı. Son gün oradan ayrılırken, eşimle göz göze gelip Goncanın göz yaşlarınıgördüğümde, bana tarifi mümkün olmayan bir sıcaklık hissettirdi.

Tedavinin ilk günleri rahat geçti. Sadece ilk kürün 5.gününden sonra biraz mide bulantıları ve istifralar oldu. Ama bunlar beklenenşeylerdi ve ben çok önemsemiyordum. Bir şekilde ilk kür bitti ve 2. Küre kadar olan arada ben iş yerine gidip çalışmak istedim.

Pazartesi tekrar iş yerindeydim. Tedavi başladıktan yaklaşık 16 gün sonra iş yerinde fark ettim saçımın sakalımın dökülmeye başladığını.Elimi sacıma götürünce saçlar tutam tutam elime geliyordu. Büyük bir moral bozukluğu ve hayal kırıklığı içinde, iş arkadaşlarımdan birinin arabası ile evde aldım soluğu, çünkü 2 kür bu tür tedaviler için kısa sayılabilirdi ve ben hep, saçlarım tamamen dökülmeden bir ihtimal bu süreci atlatabileceğim umudunu taşıyordum.

Ertesi gün eşimle birlikte bir traş makinesi satın aldık. O gün akşam saçlarımı 3 numara olarak kestim. Sanırım en son askerde üzülerek böyle traş olmuştum. Ama bunu da çok takmamam gerekiyordu ve öylede yaptım.

Derken kardeşimin İzmir’de hocalarına tekrar yaptırdığıpatoloji raporu geldi. Bu rapora göre evre1a olarak tanımlama yapılmıştı ve diğerine göre çok daha iyiydi. Bu raporla birlikte Mustafa Hocaya görüşmeye gittik. Mustafa hoca’nın” eğer başlangıçta bu patoloji raporu ile gelseydin kemoterapi almana gerek olmayabilirdi” Şeklindeki açıklamaları biraz canımızı sıktı. Hemen ertesi gün ilk raporu çıkaran Patolab ile görüştük ve konuyu kendilerine aktardık. Hata yapmış olabileceklerini ve tekrar bakacaklarını söylediler. Ertesi gün yaptığımız görüşmede sonucun doğruluğunu teyit ettiklerini belirttiler. Sonuç olarak, doğrusu hangisi sanırım hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

Mustafa hocamızla yaptığımız görüşme sonrasında, hocamız riske atmaya gerek olmadığını ve tedaviye planlanan şekilde devam edeceğimizi belirtti. Bu arada ilk kür sonunda trombosit sayısında ciddi düşüşler yaşamıştım. Mustafa hoca 2. Kürün 5. Gününü almayacağımı söylediğinde doğrusunu söylemek gerekirse çok sevindim.

Birkaç gün sonunda 2. Kür başladı. İlk iki gün çok zorlanmadım. Ama ne olduysa 2. Günden sonra başladı. Bundan sonraki 5-6 gün anlatılmaz bir mide bulantısı ve defalarca istifralar. Neredeyse her gün sonunda tekrar hastaneye gidip serum bağlanıyor ve mide bulantısı ve kusmalar bir nebze azaltılmaya çalışıyordu. Bu süre gerçekten çok zordu ama yaşandı ve bitti.

Artık tedavinin sonuna yaklaşıyorduk sadece 2 tane bliomisin alacak ve sonra bitecekti. Bliomisin günleri diğerleri gibi 5-6 saat değil sadece 30 dk. sürüyordu. Ancak her defasında yaklaşık 3 saat sonra ateşim 38 derecenin üzerine çıkıyor ve biz eşim ve babamla birlikte gecenin bir vakti soluğu tekrar hastanede alıyorduk. İşte o günlerden birinde Acil servis doktoru Oğuzhan bey’le tanıştık. Onun deyimiyle teyzeoğlu! O gün gece onun sayesinde hastaneden morali yüksek ve gülümseyerek ayrıldığımı hatırlıyorum. Bugün tekrar gitsem beni hatırlar mı bilmiyorum ama benim onu hayatım boyunca unutmam mümkün değil.

10 Ekim 2012 son gündü ve artık tekrar ilaç almayacaktım. Tekrar damar yolu açılmayacaktı. (bu süreçte en sevmediğim anlardan biriydi. Neyse ki Ayşe hemşire vardı ve bu konuda çok iyiydi. Canımı acıtmadan damar yolu açtığın için sonsuz teşekkürler Ayşe abla!). En güzel şeylerden biri artık eşim her gece bana iğne yapmak zorunda kalmayacaktı. (yaklaşık 45 tane iğne bitmişti)

10 ekim 2012 tedavi tamamlandı. Bu süreçte 12. Kat çalışanları Fatma hemşire, Ayşe hemşire, ve diğer tüm hemşire arkadaşlara, 24 saat çekinmeden arayıp rahatsız ettiğimiz İrfan hocama , tüm güler yüzü ile bana resim yapmayı sevdiren Aysun hocama, etrafın temizliğinden sorumlu Gül ablaya, Ayşegül’e sonsuz teşekkürler. Siz hepiniz benim kahramanlarımsınız. O ilaçların içerisine hepiniz sevginizi koydunuz. Sanırım bizleri asıl iyileştiren sizlerin sevgisi. Sizleri o kadar çok sevdim ki tarif etmek mümkün değil. Hastaneyi gördüğümde midem bulanıyordu ama son gelişimde şunu fark ettim ki sizi tekrar göreceğim için gelmeye can atıyordum ve bir o kadar da heyecanlıydım.

Tedavi sonrası bir süre dinlendim ve sonra balık tutmaya karar verdim. Balık tutmanın beni ne kadar dinlendirdiğini, düşüncelerden ne kadar uzaklaştırdığını o zaman fark ettim. Kısa bir süre sonra akşamları biran evvel uyuyup yarın balık tutmaya gitme hayalleri kurmaya başlamıştım. Sabah kalkıyor, hızlı bir kahvaltı yapıyor ardından soluğu deniz kenarında alıyordum. Kafam bomboş, ne kariyer hedefleri, ne iş, ne hastalık ne de başka bir şey sadece oltanın ucuna nasıl bir balık takılacaktı onu düşünüyorum. Bu hobinin bana ne kadar iyi geldiğini gerçekten hissettim. Herkese tavsiye ederim.

5 kasım 2012 tekrar hastaneye gittim. Sebebi şu idi. Yarın işe başlayacaktım ve saçlarım tamamen dökülmüştü. İşe gidince nasıl tepkiler alacağımı bilmiyor ve gitmek istemiyordum. Ama maalesef çalışmak zorundaydım. Bir gün önce yine uyuyamamış ve ciddi anlamda huzursuz olmuştum. O gün

Psikologumuz Almila hanıma gitmeye karar verdim. Küçük bir gecikme ile onun yanındaydım. Yaklaşık 45 dakika sohbet ettik. Biraz rahatladığımı hatırlıyorum. Odasından çıktığımda artık ne yapmam gerektiğini biliyordum.

Hemen ardından sıra beni heyecanlandıran şeye gelmişti. 12. kata çıkacak ve beni hayata bağlayan kahramanlarımı görecektim. Asansör 12. Kata geldiğinde ilk olarak Goncayı gördüm. Beni içeri aldı ve hemşire arkadaşların yanına götürdü. Gonca’ya sıkı sıkı sarıldığımı gözlerimin dolu dolu olduğunu hatırlıyorum. Ama etrafıma baktığımda Goncanın ve diğer hemşire arkadaşların da gözleri dolu dolu olmuştu. O gün onların gözyaşları benim aldığım son ve gerçek ilaçtı. Hepinizi çok özlüyorum.

Ve hikayenin baş rol oyuncusu Prof. Dr. Mustafa Özdoğan;

Hocanız Prof. Dr. Mustafa Samur’la birbirinize vermişolduğunuz sözü yerine getirmenin gururunu, mutluluğunu sonuna kadar yaşayınız. Başardınız ve eminim ki çok daha iyilerini yapacaksınız. Siz farkında olmayabilirsiniz ama hastaların gözünde kelimelerle anlatılamayacak kadar değerlisiniz. Hayatım ve tüm kariyerim boyunca siz gibi insanları kendime örnek aldım. Yaptıklarınız ve yapacaklarınız konusunda size nasıl yardımcı olabilirim, elimden ne gelir şuan bilmiyorum ama bu konu için yakın zamanda kapınızı çalacağım. Bana siz ve ekibiniz yepyeni bir hayat hediye ettiniz. Teşekkürler.

Yazacak anlatacak çok şey var ama bir yerde bitirmek gerekiyor sanırım. Hastaneden ayrıldığımda saçlarım, kaşlarım ve sakallarım yoktu. Sanki yeni doğmuşkoskocaman bebek misali yeni hayata merhaba dedim. Hayata artık yepyeni bir pencereden bakıyorum. Kendime, eşime ve çocuklarıma daha fazla vakit ayırmak istiyorum. Mutlu olduğum işi yapmak ve beni mutlu eden insanlarla birlikte olmak istiyorum. Hayatımdaki fazlalıklardan ve gereksizliklerden yavaş yavaşkurtulup daha yalın, daha sade bir hayat sürmeyi arzu ediyorum. Artık ne istediğimi, ne yapmam gerektiğini çok iyi biliyorum.

Son olarak sevgili eşime, biricik anneme ve babama, kardeşime, bana güç veren minik kızlarım Duru’ma ve Doğa’ma sonsuz teşekkürler. Sizin varlığınız benim varlık sebebim. Hepinizi çok seviyorum.

Birde bu hastalıkla savaşan herkese acil şifalar diliyorum.

Herkese Mutluluklar."


9 Ekim 2012 Salı

"Bunun geçici bir süreç olduğunu bildiğim için hayatımdan ödün vermek istemedim"

Grubumuza üye olan arkadaşlardan birisi bizimle hikayesini paylaştı. Bu hastalıkla mücadele edenlere bir umut olması için burada yayınlamama da izin verdi, kendisine teşekkür ederim.

"Merhaba , öncelikle herkese çok geçmiş olsun diyorum ve geçeceğinden hiç şüpheniz olmasın diyorum :) . Ben hukuk fakültesi 2.sınıf öğrencisiyken Nisan ayında sağ testisimde bir sertlik ve diğer testisime oranla büyüklük hissettim . Bu durumu babama açma kararı aldım , babamın erkeklerde dönemsel olarak böyle şeyler olabileceğini söyledi geçmezse haber vermemi istedi. Ben de çok üzerinde durmadım ve tekrar üniversiteye İstanbula döndüm . Bir ay geçti ancak testisteki büyüklük hala sürüyordu. Final dönemi bittikten sonra ailemin yanına gittiğimde bir doktora gözükme kararı aldım. Ailemin yanına gittiğimde doktora gittik ve testis kanseri olduğumu öğrendik . Doktorum en kısa zamanda ameliyat olmam gerektiğini söyledi ancak biz aynı gün başka bir doktora da gittik ve orada da aynı sonuca varıldı. Doktorum hastahaneden çıkmadan ameliyat olmamı istedi ve ben ne olduğunu anlamadan kendimi ameliyat masasında buldum. Kötü bir rüya gibiydi , bir gün önce yaz tatiliyle ilgili büyük planlarım varken şimdi her şey değişmişti. Başarılı bir ameliyat geçmişti. Patoloji sonucuna göre germ-hücreli bir tümordü. %40 seminom - %20 Embriyonel karsinom - %40 teratom türündeymiş alınan tümor. Tabi tümörle beraber bütün sağ testisimde alındı . Ameliyattan önce Beta - Hcg 224 , Alfa Feta-Protein im 14.25 di. Ameliyattan sonra Beta -Hcg 176 ,AFP 8.25 çıktı. Doktorların beklentisi daha çok düşmesi yönündeydi ama öyle olmamış. Bu bizi biraz korkuttu başka yerle sışramış olabileceği yönünde ancak sonrasında yapılan tomografi sonucunda başka bir yere sıçramamıştı . Ve birinci evdesindeydim hastalığın ancak ilerleyen günlerde Beta-Hcg değerlerim düşmemesinden dolayı 3 kür BEP tedavisi denen kemoterapi tedavisi almama karar verildi. Bleomisin denen ilacın çok zor bulunacağı söylendi. Türk Eczacılar Birliğinden temin edilebiliyor bu ilaç. 30 temmuzda kemoterapiye başladım . Adana Çukurova Balcalı Hastahanesinde. Çok iyi bir doktorum vardı Prof. Dr. Semra Paydaş dır kendisi :) .Kemoterapinin ilk haftası biraz yorucu oluyordu özellikle ilk hafta sonları kendimi çok halsiz hissediyordum ama ilk haftadan sonra eski hayatıma geri dönebiliyordum. Hatta bu süreçte ilk kürümün son Pazartesi günü tedavimi aldım ve hastahaneden çıkıp uçağa binip İstanbuldaki yaz okulu sınavıma girdim. Sonuç olarak artık 3.sınıftaydım :) . Bunun geçici bir süreç olduğunu bildiğim için hayatımdan ödün vermek istemedim . Kemoterapiden 2 hafta sonra saçım dökülmeye başladı 3 haftasında saçımı kısacık kestirdim aslında tamamen kazıtmıştım :) . 2.küre başlamıştım çok güzel geçiyordu tedavim . Çok şükür bu kürüdü de ciddi bir sıkıntı yaşamadan atlatmaya çalıştım. Düzenli beslenmeye çalışyor bu su içmek için çabalıyordum. (Cisplatin denen ilacın böbreklere olan zararını önlemek için bol su içmek gerekiyormuş o sebeple ) 2.kürümün sonunda kan değerlerimin ölçülmesi istedi doktorum. Sonuç çok güzeldi Beta- Hcg 0.1 Alfa Feta-Proteinim de 2.53 çıkmıştı . Yani normal değer aralığındaydı her şey. Bu bende bir umuda neden oldu artık 3.kürü almama gerek kalmamıştı diye düşünüyordum. Bir an önce saçım çıkacak ve İstanbula arkadaşlarımın yanına dönebilecektim ancak bu böyle olmadı :( . Doktorum çok titiz biriydi ve 3.kürü almam gerektiğini söyledi hatta hiç böyle bir konuşma aramızda geçmedi 3. kürde görüşürüz dedi :) .Yıkılmıştım ama sonuç olarak değerlerim iyiydi ve bir ay sonra hatta 2 hafta sonra her şey bitecekti . Ve yarın kemoterapimin son günü :) "

4 Şubat 2012 Cumartesi

Bir Testis Kanseri Hikayesi Daha


Grup üyelerimizden birisi bizimle hikayesini paylaştı:


"Sevgili Dostlar,
Değerli ucundan bucağından kader ortaklarım :). Size kısaca kendi hikayemden bahsedeyim.
Nisan 2008, üniversite 2. sınıftayım. Nisan ayı vize ayım ve üniversitemin bulunduğu şehirdeyim. Son aylarda aşırı alkol ve sigara tüketiyordum, 5 yılık sigara içicisiydim. Yaşadığım rahatsızlığın alkol veya sigarayla temelden bağlantılı olduğunu düşünmüyorum fakat büyük bir etken olduğunu biliyorum.   Üstelik psikolojim de oldukça bozuk bir dönem geçirmekteyim ve eminim bu da büyük bir etken (iki yıllık sevgilimden ayrılıyorum).
Nisanın ilk haftası dikkatimi çeken aşırı kilo kaybım oluyor, aşırı dediğim oranladığımızda 1 ayda 4-5 kg. 69'dan 64'e düşüşüm. Yemek yiyesim hiç gelmiyordu. Görünürde herhangi bir şikayetim yok tabii. Malum kış ayı kot pantolon giyiyordum, arada bir çok çok ama çok ince ve milisaniye süresince kasık bölgemde bir sancı hissediyordum ve tabii ki
önemsencek gibi bişey değildi. 

15 Nisan 2008:
Ertesi günkü sınavıma gece 12 ye kadar çalışıyorum, internet olmayan evimde laptopumu açıyor ve her nedense şifresiz bir kablosuz nete direkt bağlanıyor (Şans). E hadi girmişken google amcaya sorayım diyorum. 
Anahtar kelimeler: testis, sancı, boyut değişikliği...
Sonuç: Testis Kanseri 
Ciddiye alıyor ve siteleri irdeliyorum, kendi muayeneniz i yapıyorum ve kendim teşhis ediyorum: Ben Testis Kanseriyim (elbette doktora gidip patoloji raporunu görmeden buna karar veremezsiniz). Sabaha kadar uyku tutmuyor, ne yapsam ne etsem bilemiyorum. Eski kız arkadaşımı arıyor destek istiyorum, bana ne diyor!!! 

Yaşım 21'di, sabah birkaç saat uyuyup direkt hastaneye gidiyorum. Doktora şikayetimi belirtiyorum ve hastanede bir koşuşturma başlıyor "çok acil hasta" sırada önüne geçtiğim hastalar sedyede yatmakta ve ben daha mı kötüyüm yani diyorum. Hayır tek amaç en kısa sürede kesin teşhis... Yoksa ben ilk evrenin en başındaydım. Nitekim doktorum da buna şaşırıyor, nasıl teşhis ettiğim konusunda. 

Doktorun bana 16 nisan saat 10:52'de verdiği cevap: Testis kanserisin, türünü bilemeyiz, acilen almamız gerek. Yarın ameliyat ve derhal kemoterapi!!! ve ben... sessizlik içindeyim. Tedavi istemeyip hastaneden çıkıyorum. Ağlayarak en yakın arkadaşımı yanıma çağırıyorum (şansa çocukluk arkaaşım da orada okuyordu üniversiteyi). Biraz sakinleşip ne yaptığımı bilmez vaziyette sınavıma gidiyorum, çok iyi bildiğim soruları bir türlü cevaplayamayıp 5. dakikada ellerim titreyerek çıkıyorum ve 9 saatlik samsun yolculuğum boyunca hayatımı gözden geçiriyorum, ağlıyorum. 

Sonuç: Kalabalık bir aile hastane kordorunda beni bekliyor, gülerek ameliyathaneye gidiyorum, titreyerek masaya yatıyorum ve yarım saatlik ameliyat sonrası kanserden arınıyorum. Kemoterapi almıyorum, yakın takip istiyorum 2 yıl her ay doktora gidiyorum. şuanda 4. yılımdayım, herhangi bir sorun yok çok şükür, Yaşadığım her dakikaya şükrediyor bir günü 48 saat yaşıyorum. askerlikten muaf tutuluyorum. 24 yaşında mühendisim 1 yıldır çalışıyorum ve sağlık sorunum çok şükür yok. Tamam bazı şeylere dikkat ediyorum yeşil çay gibi düzen gibi mesela... Ama bunlar zaten en başından
beri var olması gerekenlerdi hayatımda... "